Free mp3 download

13 Aralık 2009 Pazar

O`ndan İbaret Bunalımlar Bütünü 2

Saçma bir şehirden uzaklaşmaktır belki mutlu olmanın yolu. Bu gece bunu yapma hevesindeyim. Saçma bir şehri bunalımları ve karanlığıyla arkada bırakmak. Ne zaman mutlu olmayı başarabildim ki burada?
Çocukluğunu yaşayamamış bir ben, burada gençliğimi yaşamaya geldim... Benim gençliğim burada değil. Olmayan bir yerde, olmayan bir zamanın güzelliği içinde yaşamakta eminim. Ben onu gidip almak istiyorum, bir gün gidip çocukluğumu ve gençliğimi yaşamak istiyorum.
Güneşsiz bir günün ardından bahara açılmak istiyorum.
Aşk bu kadar basit işte. O çok bilinmeyenli denklemin tek cevabı bu... Güneşsiz bir günün ardından bahara açılmak, Aralık sabahında Nisan güneşinin tatlılığını bulmak.

3 Aralık 2009 Perşembe

O`ndan İbaret Bunalımlar Bütünü 1

Kısa, saçma ve güzel bir uyku faslı. Belki uykumda bile çalmaya devam etmiş efsane P.U.L.S.E`tan kaynaklanan bir olaydır. Uykudayken algılar kapalı mıdır tam bir fikrim olmasada, o efsane 3 adamın çaldığı müthiş parçalarla, kafamda o ezgiler haricinde bir şey olmadan uyumak harika derecede haz vericiydi. Ta ki sabah olup şehrin saçma makinaları günümün içine sıçtığı andan itibaren oluşan yalnız hissine kadar.
Oyalanacak bir şeyler lazım olsa gerek, bir enstrüman çalacak kadar hevesli değilim, hevesli... Aslında tam söylemek istediğim bu değildi, doğrusu şöyle olabilir: bir enstrüman çalamayacak kadar sıkılgan, tez canlı ve mükemmelliyetçi bir yapıya sahibim sanırım. Eğitim; saçma. Yapmak istediğim veya olmak istediğim şey bu mu? Aile diretmesi içinde sürüklenilen bir boşluk. Fotomaç ve Posta harici gazete okumayan (genel olarak) öğrenci topluluğu içinde okumak yorucu ve sıkıcı. Belki de oyalanacak başka şeyler yapmak lazımdır. İzlemek, okumak ya da dinlemek, kısacası tüketmek haricibde bir şeyler yapmak. Fakat sahip olduğum şeyler beyin, dil ve elden ibaretken ne yapabilirim? Günün sorusu ve bütün gün başımı ağrıtacak olan düşünce. Nasıl olsa yarına geçecek, belki yarın için çözülmesi daha kolay bir problem kurcalamaya başlar kafamı. Keşke başka insanlar kadar hafiflik içinde olabilsem, keşke bir benliğim olmasa...

17 Kasım 2009 Salı

Sabah Safsataları No.2

İlerlemiş, yaşanmış, yaşanılan, yaşatılacak garip dünyanın evlatlarıyız biz... Geçmişten bu yana ilerletebildiğimiz tek şey kirlilik, fabrikasyon yaşamlar ve betondan ranzalara hapsolmuş hayatlar.

Garip dünyanın saçma düzeni; barış için, mükemmelliyet için savaş, düzen için kaos yaratmak. Bizler huzurun insanları değiliz, yaşamak için yaşatmamaya kurulmuş insanlarız. Mutlu biten normal hikayeler ilgimizi çekmez - ki normal olan anormalliğe doğru ilerlerken acıyı seviyoruz - bir insanın acı çekmesini istiyoruz, nefret etmek istiyoruz, hepimizin içinde olan sapıklığı biri dışarı vurunca o insanın yüzüne tükürmeyi seviyoruz. Hangimiz haklıyız? Cevap: Hepimiz.
Yaşamayı seviyoruz, yaşatmamaksa hobimiz. Güçl olma zorunluluğuna itiliyoruz. İyi giyinmek zorundayız, büyük ve içi pahalı eşyalarla doldurulmuş bir evimiz olmalı, tam donanımlı bir arabamız olmak zorunda bkz. insanlar üzerinde saygı uyandırmak için uyulması gereken kurallar bütünü... - daha fazla arttırabilme olasılığı fazlasıyla yüksek-
Ve bizler siyah bedenlerimize beyaz simokin giymiş insanlar. Mum ışığında tatlı rüyalar aramaktayız, yeni bir Frankeştayn yaratmak dileğiyle.

10 Kasım 2009 Salı

10.11.2009

2 hafta olmuş yazmayalı, uzun bir zaman dilimi ve fazlasıyla sıkıcıydı. Yitirilen kocaman 2 hafta ve yeniden özgürlüğüne kavuşmuş bir ben. Huzurluyum Pete Murray`ın sade müziğiyle ruhumu, beynimi fazlalıklardan arındırırken hatta sağlıklı bile sayılabilirim...
Şu an yazacak bişeyim yok galiba sınavlara çalışmaktan beyni duran bir ben olduğu için.

27 Ekim 2009 Salı

Sabah Safsataları No.1

Sanat ve alkol olmasa nice olurdu halim... Bi kaç gündür insanlara söylediğim söz bu. Yaşamak bazen saçma geliyor hiç bir zaman bir yere varacağımız yok insanlar basit. Bir elin parmaklarını geçmez asla, eğer kategorilere ayırırsak.
Çevrene bak, bir yerde sadece insanlara bakarak otur ve insanlar için beynninde birer hikaye oluştur. Onların çeşitliliği kadar farklı insanlar var. Herkesin farklı neşesi, farklı hüznü olabilir, ayrıntılar farklı olacaktır ama ana çıkış noktası ve varışı hemen hemen aynı.
Ölümsüzlüğün özlemi içinde yaşamak lazım, yarın için değil ya da sadece bir hafta için değil, Goethe`nin Balzac`ın ölümsüzlük isteği içinde. Büyük ve güçlü adımlarla yaşamak lazım, düşme korkusu içinde değil. Dreamer`ın dediği gibi insan ölümü düşündüğü an ölmüş demektir. Tanrı hepimize ruhundan birer parça üflemiş, en azından öyle diyor, o halde çıkarım şu; "Hepimiz birer tanrıyız" en azından kendi çapımızda... Bu yüzdendir ki varolmamız ve yaratmamız lazım insanlık için değil tamamen, "ilk önce ben varım" diyerek yaratmak. Böyle bir insan olmak lazım bence "ben insanım" diyebilmek için.
Sanırım bu yüzden alkol ve sanata ihtiyacım var. Daha fazla bunları düşünürsem beyin hücrelerim yok olacak, karın ağrım tüm bedenimi kemirecek, asla gülemeyeceğim, yatağımda ya da evimde bütün gün tıkanıp kalacağım. İşte bu yüzdendir ki alkol ve sanat olmasa nice olurdu halim...

25 Ekim 2009 Pazar

25 - 26 10 2009 arası...

Uzun zamandır rahat bir uykuydu sanırım alkolsüz olduğum için. Cumartesi sabahtan annem geldi, söylediği ilk söz kedinin evden gitmesi üzerineydi. Çoook zor bir şey benim için o güzel, tüylü sevimli kedimi evden göndermek ama sanırım mecburum ya da daha mantıklı bi yol bulmak için çalışmayalım bir de ayrıca uzun zamandan beri gerçekten karnım doydu...
Ve gelelim pazara kitaplar, oyunlar, müzikler bile yeterince yatıştıramadı içimdeki derbi heyecanını ama sonuç 10. yıl ve Galatasaray yine yenik sanırım buna bir çözüm bulmak zor. Forumları, sözlükleri okuyorum tüm Galatasaraylılar Rijkaard`a yüklenmekte... Ayhan top kaptırıyorsa, Hakan Balta ayağında boş yere topu geveliyorsa Baros dakika 1de sakatlanıp Keita 75te kırmızı kart görüyorsa Rijkaard ne yapabilir. Galatasaray neden 2 forvet oynamıyor diyenlerde salakça konuşyor sanırım, Rijkaard geldiği ilk günlerde söylemişti zaten takımı 4 -3 -3 ile oynatacağını vs... Sanırım bu konular biraz uzun sürecek en tatlısı kısadan kesmek olacak.
Yarın yine okul ve ben spor proglamları izleyip gülmeyi tercih edeceğim.

23 Ekim 2009 Cuma

23.10.2009

Dün müthiş bir futbol keyfi gollerle gelen eğlencenin verdiği sarhoşluk, rahat bir uyku ve sabah miskin bir ben portesi.
Gazetelere bakıyorum, elimde yapay meyve çayımla... Sanırım köşe yazarları iyi futboldan zevk almamakta. Bir takımı pozinsyon verdiği için eleştirmek saçmalamaktan ibaret olmalı. Pozisyon olmazsa futbolun ne zevki olurdu ki...
Şimdi derste olan ben, öğretmenleri anlamıyorum. Acaba neden hepsi koyu bir şekilde taraf tutmak zorunda. Marx`ın Kapital`ini öğrenmek zevkli olabilir bir "halkla ilişkiler" öğrencisi olsam bile ama bunu öğrenirken Machievelle (yanlış yazmış olabilirim)`in Prens`ini öğretmemeleri çok saçma bi olay hatta buna sosyalist faşisizm bile diyebilirim. Sonra düşündüm ki kendi kendime keşke hayat Bach`ın besteleri kadar müthiş olsa... Zıtlığın içindekilerden müthiş bir armoni olsa...
Bugün kendimi yenileme isteği içindeydim fakat uzun zamandır saç kestirdiğim kuaförüm yoktu onun yerine başkasıyla idare etmek zorunda kaldım ve gerçekten sek keko tarzı bi saç yaptı adam bana yarın gidip tekrar saç kestirmeyi düşünüyorum. Oysa saçlarımı uzatma isteği içindeydim bu gidişle 4 - 5 ay ekstradan beklemek zorunda kalacağım ya da eski dostum saçsız halime döneceğim... Ne günlerdi o günler saç yok kaş yok hatta kirpiğim bile yoktu...
Şimdi gerçek yaşantıma dönüyorum bu gece Long Island denemesi yaptım pek hoşuma gitmedi haftaya tekrar deneyeceğim, ama şunu farkettim ki Milan Kundera ve şarap harika oluyor... Ve ben tekrardan Kundera`nın o müthiş hikayeleri içinde boğulmak üzere romanıma geri dönüyorum.

Erkan Oğur, Gece ve Ben

Camın önünde oturmuş müzik harici tüm sesleri kapatmışım müzik haricinde... Gecenin karanlığı sanki ruhumada karanlık saçmakta, kedim kucağıma uzanmış eminim onun keyfi benimkinden çok daha iyi... Erkan Oğur o kadar güzel çalıyor ki aşık olup birisinin beni terketmesini istiyorum o acıyı yine bu halde fakat aşk acısı çekmeyi istiyorum (tamamen mazosistçe duygu). Eminim ki şu anı başkası benim gibi müziği, rakısı, gecesi içinde geçirseydi aynı şeyi isterdi...

22 Ekim 2009 Perşembe

22.10.2009

Suyun altında David Gilmour`un müthiş gitar tınılarıyla başlayan bir gün. Akşamdan kalmanın yorgunluğu, yalnızlığın huzuru ve hüznüne dair düşüncelerle sıcak suyun şefkatiyle geçen bir yarım saat.
Bu aralar kahvaltılara antipatiyle yaklaşıyorum... Çöplerle dolu beynimi boşaltacak şey yemekler değil sanırım... Ufak tebessümlere muhtaç hala gelmişim, insanların gülmekten ya da espirilerden anladıkları neler çok fazlasıyla merak ediyorum... Neyse gereksiz ayrıntılar yığınına girmeye fazla gerek yoktu. Rutin sabah işleri: Gazete okumak. Statik Türkiye iç işleri biri birine kızar, diğeri ona çemkirir, birleştirmek maksadıyla yapılan ayrıştırmalar büyük alkışlar toplar ama yine de en güzel şey eski dost Milan`ın Real Madrid`i yendiğini görmekti nedense hala sempati duymuyorum Real`e karşı...
Ve okul ve tekrar ev ve tekrar alkol... Şimdi ise maç zamanı Fener yine vasat bir futbolla yendi izlemek pek fazla zevk vermedi ama Avrupada kazanmaları güzeldi şimdi sıra Rijkaard`ın Galatasarayında