Free mp3 download

10 Aralık 2010 Cuma


Saçma bir depresifliğin varolduğu güne anlamsızlık katmasına göz yumarak uyanmayı yeğlemek, varolmayacağını bilerek uyumaktan daha mantıklı. Zaman acıyı pompalamaya devam ederken yalnızlığı parçalamak için günlük dostlar edinme yöntemine başvurmak güzel bir seçim. Vian`ın absürd hayal gücüne sahip olup baktığım kızın göğüs kafesinde bir kuş beslediğini düşünüyorum. - Sorsam cevaplar mı acaba ne çeşit bir kuş beslediğini?

Adam akıllı yüzünü bile yıkamadan güne devam etmek "The Byrds" dinlememe bile izin vermiyor. Şarkıları seçme yöntemi ne olmalı? Ruh haline göre mi seçim yapmalı yoksa şarkılara göre mi ruh haline bürünmeli? -Farklı seçenek; mevsime göre şarkı seçimi... Bu safsatalara bir an önce son vermek daha sağlıklı olacak gibi. Merak ediyorum gelecekte yazarlar şöyle bir teknolojiye sahip olacak mı?
- Ve cümlelere son vermekteyken yavaşça duyduğu müziğin içine vs... derken o müziğide duymak mümkün olur mu?

Yeni bir sayfaya başlamanın en güzel yanı; o sayfayı sınırsızca kirletebileceğini biliyor olman. Kağıt gerçekten acı çekiyor mudur, yazılanları hissederek... - Yine mantıksız soru - Kışın gelmesi romantizm için büyük kayıp. Öğlen 2 bile olmadan güneşi görememek ruhumu daraltıyor. Kıyafetlerde. Kış minimalizme tamamen ters düşen bir mevsim bana göre ve renksiz kıyafetlerin fazlalığı güneşsiz bir havada daha da baymakta. - Hala giyinmeyi bilenlere saygıdan öte hayranlık beslemeye başlıyorum, cennettin anahtarı onlarda gibi. -
Ve gelmişken son kağıt parçasına yazar varolmamayı tercih edip bugünlük uyumayı tercih etmeye başlıyor. Zaman-tanrı uyandığımda güneşi görmeme izin vermeyecek. Nisan`ı beklemek gerekiyor mu, nisan güzelini bulmak için yoksa aramak zorunda mıyım umutsuzca? Gözlerimi kapatıp yavaşça dalsam uykuya küçük ama güzel kız gelir mi Vegetable Man eşliğinde elinde bir birayla? - Aslında bir anti-depresan da iyi olurdu - Bedenim beynimi dinlemeye başlayıp yavaşça uyuşmaya başlıyor. Biraz oksijen hiç fena olmazdı. Uyuşturacak bir şeylere ihtiyacım var.
Syd ustaya selam olsun.

9 Aralık 2010 Perşembe

http://www.youtube.com/watch?v=xqovGKdgAXY
Sonra zaman tanrının yaramaz çocuğu olan gürültü, uykudan uyandırmak için çalışır durur.
Uyku sersemliğiyle birleşen dünden kalan anıları hatırlatmak için uğraşan bira tortusu. Bahardan kalma yalancı güneşin tadını kaçırmak için uğraşıp durmakta.
Araya kurtarıcı tadında şarkılar...Günü güzel geçirmek için dinlenen ilk şarkıyı günün geri kalanında sadece bir kız yükleyerek kafanda defalarca tekrar etmek saplantılı bir aşkın başlangıcı mıdır acaba?
Küçük ama güzel kız uğruna düşlerini ay ışığına asmak Puşkin olma yolunda bize ne kadar imkan sağlar?
http://www.youtube.com/watch?v=mQUUH9i0Rq0

7 Aralık 2010 Salı

Birileri konuşsa, yalnızlığın karın ağrısına bir son versem...Biraya biraz tat katsa birileri sözcükleriyle...Bu kadar uzakta olmasak birbirimize en konuşulacak mesafedeyken...
Belki o zaman daha fazla varırdık hayatın tadına...Sessizliğin ve yalnızlığın zevkine, bencilliğine bir son vererek...Yarattığımız duvarların en tepesinde olmak yerine biraz aşağılara inerek denesek mutluluğu...
Sadece belki diye verebileceğim cevaplardır sorunların çözümleri...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Yeraltı`ndan Kalanlar

İlk başlandığında hem anılarına hem de düşüncelere daldığı esnada Mersault`la bir bağlantıları var mıdır diye merak etmeye başlamıştım...Mersault daha da bir vurdumduymazdı diye bunu düşünmeyi bırakıp yavaşça "hasta adam"ın anlattıklarına bıraktım kendimi...Acımam mı gerekiyordu, yoksa bu toplumla uyumsuz adamı yavaştan sevmem mi? Kitabın bitiminden 3 saat sonra bile hala bunu düşünmekteyim. Bazı konularda oldukça haklıydı. Fazla anlatmayı beceremesemde gözüme çarpanları yazmam lazım Dostoyevski`nin ölümsüz sesinden:
"...herhangi bir sebepten ötürü doğa yasaları ile iki kere ikinin dört ettiği hoşuma, gitmiyorsa, bana ne bu yasalardan, bana ne aritmatikten?"
"Ölçüsüzlüğün erdemsizlikten ileri geldiği çoktandır bilinen bir gerçektir."
"Tekdüzelik...Bu da olabilir. Durmadan dövüşüyorlar; eskiden de, şimdi de, her zaman dövüştüler ve dövüşecekler."
"İnsanın bütün işi gücü, sanırım, vida değil insan olduğunu her an kendisine kanıtlamaktır."
"...iş çizelge ile aritmetiğe dayanınca iki kere ikinin dört etmesinden başka çıkar yol olmazsa iradenin ne önemi kalır? İradem ise karışmasa da iki kere iki dört ediyor. İrade bu mu demektir?"
"İnsanoğlu amacına doğru ilerlemeyi sever, fakat amacını elde etmeyi değil. Çok gülünç bir durum doğrusu. İnsanın yaratılıştan gülünç bir varlık olmasındadır bütün terslik zaten. İki kere iki dört çekilmez bir şey. İki kere iki dört, bana sorararsanız, bir küstahlıktır. İki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. İki kere iki dördün yetkinliğine inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir."
"...acıyı bazen tutkuya varan bir sevgiyle severiz."
"Acı duymak anlamanın tek kaynağıdır."
Sonrası güzel bir hikaye her Dostoyevski kitabı kadar müthiş ve okunmya değer

26 Ekim 2010 Salı

Belki Descartes fazlasıyla haklıydı ama saçma olan şey neden kimsenin değişiklik konusunda iyi ya da kötü olduğu konusunda karar kılamaması....
Belki de aya varmanın çok çok başka yolları vardır, beyinsizliği yaşamak belki, belki de beyni boşvermek ruhun kaybolmuşluğunda ya da herşeyi bırakıp eğlenebilmek. Bir filozafada sorsak ya eğlencenin asıl sebebini....

6 Haziran 2010 Pazar

Ian Brown- Own Brain (My Way)



Büyük düşler öldürüldüğünde, çok kan akar...

5 Haziran 2010 Cumartesi

05.06

Birisini beklemek, umutla ama o kişinin aklının en uzak köşesinde olmak tek kelimeyle iğrenç.
Aşağılayıcı
Sanırım üzücüde
Sarhoşluktan daha fazlası için geri sayım! 3 2 1.... Sonrası kaybolacak yine

2 Haziran 2010 Çarşamba

Ömre bedel anları yakalayamıyorum, acı veriyor ama hep peşinden koşuyorum.
Sarhoş
Ağlamaklı
Spiritualized eşliğinde

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir şeyler olma isteği....

Bir şeyler olma isteği içine girmek, olamamak... Gitme isteği, her şeyi toplayıp bir süreliğine yok olmak.
Duvarlar örmek lazım, Troya`nın duvarlarından güçlü duvarlar... İçinde sadece kendi sesimin yankılanacağı benim güzel biricik ülkemi yaratmak lazım.
Kendi birliğimden sıfıra karışmak, erimek sıfırın boşluğunda...
Bir şeyler olma isteği işte bu: - Geleceksiz, yoksul, gözyaşsız ve ruhsuz...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Başlıksızlık

Bir şeyleri düzeltememek kötü ya da şöyle desem daha açık; başkaları tarafından verilen kararları düzeltememek. Sanırım bir şeyleri düzeltebildiğimiz tek yer ütü...
Bu kadar saçma acıdan sonra kendimi yeniden özlediğimi farkettim. Elimde biramla güzel şarkıları kimseyle paylaşmadan kendi başıma dinlemeyi de...
Mr. Pink`in iyi yanlarını alabilirim sanırım kendime.... Ya Rimbaud gibi ya da annesinden kaçan bir çocuk gibi olabiliri. Büyüme isteği içime doğuyor, fazla çocukluk yaşadım galiba.

14 Mayıs 2010 Cuma

....

Büyük düşler öldürüldüğünde, çok kan akar... Demiş şair.
Gün saçma, güneşi gidip yerinden almak istiyorum... Kuşlar ötüyo çünkü, kulaklarımı tırmalıyor hatta tüm sesler.
Gitmek vakti gelmeden gitme isteği doğuyor. Bişeyler acıyor ama bilmiyorum neresi, nerde?
Acıların sonsuz kaynağı en gür halinde akmaya başlıyor, Nietszche yalan söylemiş güç vermiyor bu acı.. Dibe çekiyor, en dibe, yer çekiminin en fazla olduğu yere... Elimi kaldıracak gücüm kalmıyor. Çıkmak istiyorum, elimden tutacak tek insan orada kalmalısın diyor.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Ali Ece Röportajı

Güzel ülkemizin içine bulaştığı bunalımdan kurtulmaya çalışan yegane romantiklerdendir kendisi. Varolmak için adım atan, kendisininde bana dediği gibi hayata dört elle değil dört ayakla sarılan insan.
Futbol sadece futbol değildir onun için, yıldızlarla dolu olan takımları pek sevmez, ruhtur bir takımda varolmasını istediği. Milyonlarca insan yıldızlarla dolu olan Fransa`yı tutarken o delikanlılar gibi top oynayan İrlanda`yı tutar...
O kadar tatlı anlatır ki düşüncelerini bir ara o olmuşsunuz gibi hissedersiniz kendinizi. Hiç aralıksız bitmek tükenmek bilmeyen hevesiyle anlatır kendini, kaybettiğimiz ruhumuzu geri çağırmaya cesaret edebilen nadir insanlardan Ali Ece.

Sizin için kaybolan ruhumuzu geri çağırmaya cesareti olan nadir insanlardan dedim. Bana göre kesinlikle öylesiniz. İnsanlar bunu yapmaya korkuyor, şekilci olmaya başlıyoruz ve kırılgan. 20li yaşlarının içinde olan insanlar hayatlarını sadece sevişmek, içki içmek vb.. gibi şeylere indirgiyor- lar. Ayın En Güzel Hali romanınızda bir sözünüz vardı düşünmekten çare bulamayınca kendini eyleme vermiş bir genç olarak tanıtmıştınız kendinizi - belki gerçek olan sizi -... Siz ne yapmak isterdiniz eğer yeniden 20li yaşlara dönseydiniz ve gözlemlediğiniz toplum nasıl gitmekte?

Dilerim her zaman bu övgülerinize layık bir insan olarak kalırım. Şu ana kadar ekstradan bir şey yaptığımı düşünmüyorum, bundan sonra da “ekstra”dan yapmaya devam edeceğim en fazla şey kendim olmaya devam etmek olabilir sadece. Ben “Ayın En Güzel Hali”ni yazarken de kendimdim, “Total Futbol” programında da %100 kendimim; açıkçası “ekstra”dan başkaları da beni beğensin diye farklı birisi olacak değilim.
Sadece bir insanın sadece “beğenilmek” uğruna kendisinden başka birisi olma çabasını hiçbir zaman anlayamıyorum. Mesela öyle yalandan bir kitap yazılmaz: “Bu işte bir yalnızlık var” Bence o işte içten pazarlıklı, ticari bir “yavşaklık” var, daha fazlası değil! Allaha şükürler olsun, ben asla yalnızlıktan şikâyet edip eve telekız çağıracak kadar yalancı olmadım, olmam da! Parayla sevişmek sevişmek değildir!
Beni büyüten dedemden de öğrendiğim en önemli şey buydu: “Kendin ol yeter, severlerse ne ala!”
Maalesef Türkiye toplumu hep kötüye gitti. Bugün halen 12 Eylül 1980 günü Türkiye’ye en büyük kötülükleri yapanlar, bugün ülkemizin karşı karşıya kaldığı her acı verici sorunun altından çıkan çıbanları, yaraları açanlar Kenan Evren bey ve etrafındakiler. Halen onların korumalarına 100 işçi ailenin yıllık kazancı kadar aylık maaş verilmesi benim en büyük sorunumdur.
20’li yaşlara yeniden dönseydim, daha fazla kitap okur, daha çok ve çeşitli müzik dinlerdim. Halen sadece iki kez okuduğum Dostoyevski kitapları var, onları beş kez okumuş olmayı isterdim. Zeki Demirkubuz ustayı daha önce tanımış olmak isterdim. Dağılmadan önce The Stone Roses’ın konserine gitmek isterdim.



Hayatta öykünülen insanlar vardır, onlar gibi olmak hatta o olmak isteriz. Merak ediyorum müziğe başlamanızda ve futbolu bu kadar çok sevmenizde böyle güzel hikâyeler yatar mı?

Müziğe de futbol edebiyatına da rahmetli dedem sayesinde başladım, halen onun sayesinde devam ediyorum. Çok küçük yaşlarda dedem benim sevdiğim müzikler üzerine ney çalardı gönlüm olsun diye. Mesela bir kere TRT3’te Pink Floyd “Echoes” çalmıştı, dedem üzerine 30 dakika ney çalmış, ben de o günün gecesinde “Fasıl Saati” programındaki Türk sanat müzikleri üzerine gitar çalmıştım. Dinar Bandosu’nu ilk dedemle kurdum diyebilirim. Socrates & Zico, Best, Cruyff vs, hepsini de ilk dedemden öğrendim. Yıllarca onun bana aldığı “Hollanda 1974-Total Futbol Devrimi” isimli video kaseti izledim. Şu anda yorumcularından birisi olduğum TV programının adının “Total Futbol” olması da kendimce rahmetliye bir selam duruşudur!

Yapmak istediğiniz müzik ya da hayalinizde yaşattığınız müzik nasıldır? - Genel Türk Rock için cevaplarınızı hemen hemen biliyorum okuduğum röportajlardan fakat merak ettiğim şey şu Üniversite şenliklerine ve İstanbul harici fazla konserlere çıkmıyorsunuz bunun sebebi nedir?

Bunun tek sebebi arada müzikle hiçbir alakası olmayan aracılar, sözde menejerler, sözde organizatörler. Bizden başka çok az ülkede hiç Beatles dinlememiş, John Lennon’ı Chelsea’nin sağ beki sanan adamlara konser organize ettirilir. O ülkelerde de bizim ülkemizin son 20 yılında olduğu gibi ülke sınırlarını geçtikten sonra kimseye hiçbir şey ifade etmeyen adamlar, kadınlara bu kadar büyük paralar verilir. Twitter’a bir genç arkadaş şöyle yazmıştı: “Hikmet Karaman’a Barcelona maçı yorumlatmak, Demet Akalın’a Queen’in Bohemian Rhapsody’sini söyletmeye çalışmak gibi bir şey!” Üzerine ekleyeceğim hiçbir şey yok. Festivallerde yer alıp almamak falan da inanın hiç umurumda değil, Kenan Evren’in halen yargılanmamış olması, halkımızın büyük kısmının açlık sınırında yaşaması en az 100000 kat daha fazla umurumda.

Müzik ve futbol haricinde okuduğum romanlar gayet ilgi çekici ve bizim yazarlarımızın çoğunun olmak istemediği gerçekçiliği tamamen içinde barındırıyordu. Kundera romanı olmak istediğimiz şeyi olduğumuz yer olarak tanımlıyor. Sizin için roman ve hikâye nedir ve çağdaş dünya edebiyatına verdiğimiz katkı nedir? Bu konuda son olarakta beğendiğiniz son Türk yazarlar kimlerdir

Ben beğendiğim Türk yazarları sayayım sadece, diğer konularda doğru dürüst konuşabilecek kadar donanımlı birisi olduğumu düşünmüyorum, sadece Enis Batur & Ekrem Işın ikilisinin o konulardaki tüm tespitlerine katılıyorum.
En sevdiğim yazarlarımız: Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Veli, Ece Ayhan, Orçun Türkay, Enis Batur, Zeki Demirkubuz, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Sait Faik, Cemal Süreya, İlhan Berk, Yusuf Atılgan, Ekrem Işın, Halikarnas Balıkçısı, Can Yücel, Peyami Safa, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Yahya Kemal…


Bizim garip hocalarımız yazarlar arasında hala sağ - sol kavgası yaratmakta. Oğuz Atay`ı liberal olarak görüp okumayan - Ahmet Hamdi`yi de aynı kefeye koyarlar genelde - en iyi Türk şairlerinden biri olan Nazım Hikmet`e tapan hocalara bir söyleyeceğiniz ya da o öğretmenlerin öğrencilerine vereceğiniz bir öğüt var mıdır?

Rusya’da 1917 devrimi “sağcı” olarak görülen Dostoyevski’nin muhteşem romanlarını okuyup ezberleyen kuşak tarafından yapıldı. Eğer Dostoyevski’yi daha iyi anlamış olsalardı, devrim de daha başarılı ve kalıcı olurdu. Halen Tanpınar’a “sağcı”, Nazım Hikmet’e “solcu” deyip okumayan sağcılar ve solcular varsa, bu onların sorunudur. Hepsine acıyorum sadece, çok çok şey kaybediyorlar!
Ve son merak ettiğim soru Galatasaray Üniversitesi’nde müthiş bir eğitim geçmişiniz var ve siz bunları bırakıp kendi olmak istediğiniz şey için uğraşıyorsunuz - sanırım bahsettiğim romantizmde buydu - insanlar böyle şeyleri elde etmek için müthiş efor sarfediyor siz nasıl bunları elinizin tersiyle elde itecek gücü buldunuz? Ayrıca bu konuda müthiş bir idolsünüz benim için

Eğitim geçmişim müthiş falan değil! Benim en çok etkilendiğim hocalarım Saint Joseph Erkek Lisesi’nde okuduğum dönemden: Fransızca edebiyat hocası Mişel Tagan, din kültürü ve bilim tarihi hocam Halil Kudat, İrlandalı Fransızca hocam Thomas O’Donoghue, resim hocam Selçuk bey, müzik hocam Ali İhsan bey, tarih hocam Konca Gezer hanım.
Galatasaray Üniversitesi’ne gelirsek hayatımda gördüğüm en iyi ve en kötü hocalar derslerime geldi. Ahmet İnsel, Erhan Büyükakıncı, Ferhat Kentel hocalarıma çok şey borçluyum. Ahmet Kuyaş ise hayatımda gördüğüm en çirkin insandır, şu anda onun ruh ikizi Murat Bardakçı televizyonlarda en nefret ettiğim kişi; ikisi de birbirini hiç sevmez, o da trajikomiktir.
İdol derseniz de ben Muhammed Ali’yi, Kenny Dalglish’i, Albert Camus’yü, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını bilirim; onlar idol ise benden idolcük bile olmaz; olmasın da zaten!

15 Ocak 2010 Cuma

. . .

Belki bazen yeni mutluluklar bulmamız gerekiyor. Sıyrılıp her şeyden yeni bir "ben yaratmamız lazımdır. Aşk saçma belki de, can sıkıntımızı dağıtmak için aynı yere gitmekte saçma olabilir... Belki bir mutluluk için bir bara gidip hiç tanımadığın barmenle doyasıya konuşmaktır mutluluğa kavuşmak ya da kulağında daha sonra hangi şarkının geleceğini bilmediğin müzikler eşliğinde boş boş dolaşmak... Belki bunlardır mutlu olmaktan anladığım.

11 Ocak 2010 Pazartesi

O`ndan İbaret Bunalımlar 3

Farkettim ki uzun zaman olmuş yazmayalı...
Biliyor musunuz acayio kötüyüm. Bir şeyleri farketmeye başlıyorum yavaş yavaş...
Ölüm artık yakın, bunu unutmuşum. Ölüm yakınken ölümden uzak yaşamayı. Hala başka şeylerde; kalıcı olanlarda mutluluk aramaya çalışıyorum. Vaktim az dostlar.Vakit az ve yaşayacak çok şey var. Biz sınırlar içine kapanmışız ve o sınırlar içinde kalırsak iyi olacağız. Bunu aşın artık....