Free mp3 download

27 Ekim 2009 Salı

Sabah Safsataları No.1

Sanat ve alkol olmasa nice olurdu halim... Bi kaç gündür insanlara söylediğim söz bu. Yaşamak bazen saçma geliyor hiç bir zaman bir yere varacağımız yok insanlar basit. Bir elin parmaklarını geçmez asla, eğer kategorilere ayırırsak.
Çevrene bak, bir yerde sadece insanlara bakarak otur ve insanlar için beynninde birer hikaye oluştur. Onların çeşitliliği kadar farklı insanlar var. Herkesin farklı neşesi, farklı hüznü olabilir, ayrıntılar farklı olacaktır ama ana çıkış noktası ve varışı hemen hemen aynı.
Ölümsüzlüğün özlemi içinde yaşamak lazım, yarın için değil ya da sadece bir hafta için değil, Goethe`nin Balzac`ın ölümsüzlük isteği içinde. Büyük ve güçlü adımlarla yaşamak lazım, düşme korkusu içinde değil. Dreamer`ın dediği gibi insan ölümü düşündüğü an ölmüş demektir. Tanrı hepimize ruhundan birer parça üflemiş, en azından öyle diyor, o halde çıkarım şu; "Hepimiz birer tanrıyız" en azından kendi çapımızda... Bu yüzdendir ki varolmamız ve yaratmamız lazım insanlık için değil tamamen, "ilk önce ben varım" diyerek yaratmak. Böyle bir insan olmak lazım bence "ben insanım" diyebilmek için.
Sanırım bu yüzden alkol ve sanata ihtiyacım var. Daha fazla bunları düşünürsem beyin hücrelerim yok olacak, karın ağrım tüm bedenimi kemirecek, asla gülemeyeceğim, yatağımda ya da evimde bütün gün tıkanıp kalacağım. İşte bu yüzdendir ki alkol ve sanat olmasa nice olurdu halim...

25 Ekim 2009 Pazar

25 - 26 10 2009 arası...

Uzun zamandır rahat bir uykuydu sanırım alkolsüz olduğum için. Cumartesi sabahtan annem geldi, söylediği ilk söz kedinin evden gitmesi üzerineydi. Çoook zor bir şey benim için o güzel, tüylü sevimli kedimi evden göndermek ama sanırım mecburum ya da daha mantıklı bi yol bulmak için çalışmayalım bir de ayrıca uzun zamandan beri gerçekten karnım doydu...
Ve gelelim pazara kitaplar, oyunlar, müzikler bile yeterince yatıştıramadı içimdeki derbi heyecanını ama sonuç 10. yıl ve Galatasaray yine yenik sanırım buna bir çözüm bulmak zor. Forumları, sözlükleri okuyorum tüm Galatasaraylılar Rijkaard`a yüklenmekte... Ayhan top kaptırıyorsa, Hakan Balta ayağında boş yere topu geveliyorsa Baros dakika 1de sakatlanıp Keita 75te kırmızı kart görüyorsa Rijkaard ne yapabilir. Galatasaray neden 2 forvet oynamıyor diyenlerde salakça konuşyor sanırım, Rijkaard geldiği ilk günlerde söylemişti zaten takımı 4 -3 -3 ile oynatacağını vs... Sanırım bu konular biraz uzun sürecek en tatlısı kısadan kesmek olacak.
Yarın yine okul ve ben spor proglamları izleyip gülmeyi tercih edeceğim.

23 Ekim 2009 Cuma

23.10.2009

Dün müthiş bir futbol keyfi gollerle gelen eğlencenin verdiği sarhoşluk, rahat bir uyku ve sabah miskin bir ben portesi.
Gazetelere bakıyorum, elimde yapay meyve çayımla... Sanırım köşe yazarları iyi futboldan zevk almamakta. Bir takımı pozinsyon verdiği için eleştirmek saçmalamaktan ibaret olmalı. Pozisyon olmazsa futbolun ne zevki olurdu ki...
Şimdi derste olan ben, öğretmenleri anlamıyorum. Acaba neden hepsi koyu bir şekilde taraf tutmak zorunda. Marx`ın Kapital`ini öğrenmek zevkli olabilir bir "halkla ilişkiler" öğrencisi olsam bile ama bunu öğrenirken Machievelle (yanlış yazmış olabilirim)`in Prens`ini öğretmemeleri çok saçma bi olay hatta buna sosyalist faşisizm bile diyebilirim. Sonra düşündüm ki kendi kendime keşke hayat Bach`ın besteleri kadar müthiş olsa... Zıtlığın içindekilerden müthiş bir armoni olsa...
Bugün kendimi yenileme isteği içindeydim fakat uzun zamandır saç kestirdiğim kuaförüm yoktu onun yerine başkasıyla idare etmek zorunda kaldım ve gerçekten sek keko tarzı bi saç yaptı adam bana yarın gidip tekrar saç kestirmeyi düşünüyorum. Oysa saçlarımı uzatma isteği içindeydim bu gidişle 4 - 5 ay ekstradan beklemek zorunda kalacağım ya da eski dostum saçsız halime döneceğim... Ne günlerdi o günler saç yok kaş yok hatta kirpiğim bile yoktu...
Şimdi gerçek yaşantıma dönüyorum bu gece Long Island denemesi yaptım pek hoşuma gitmedi haftaya tekrar deneyeceğim, ama şunu farkettim ki Milan Kundera ve şarap harika oluyor... Ve ben tekrardan Kundera`nın o müthiş hikayeleri içinde boğulmak üzere romanıma geri dönüyorum.

Erkan Oğur, Gece ve Ben

Camın önünde oturmuş müzik harici tüm sesleri kapatmışım müzik haricinde... Gecenin karanlığı sanki ruhumada karanlık saçmakta, kedim kucağıma uzanmış eminim onun keyfi benimkinden çok daha iyi... Erkan Oğur o kadar güzel çalıyor ki aşık olup birisinin beni terketmesini istiyorum o acıyı yine bu halde fakat aşk acısı çekmeyi istiyorum (tamamen mazosistçe duygu). Eminim ki şu anı başkası benim gibi müziği, rakısı, gecesi içinde geçirseydi aynı şeyi isterdi...

22 Ekim 2009 Perşembe

22.10.2009

Suyun altında David Gilmour`un müthiş gitar tınılarıyla başlayan bir gün. Akşamdan kalmanın yorgunluğu, yalnızlığın huzuru ve hüznüne dair düşüncelerle sıcak suyun şefkatiyle geçen bir yarım saat.
Bu aralar kahvaltılara antipatiyle yaklaşıyorum... Çöplerle dolu beynimi boşaltacak şey yemekler değil sanırım... Ufak tebessümlere muhtaç hala gelmişim, insanların gülmekten ya da espirilerden anladıkları neler çok fazlasıyla merak ediyorum... Neyse gereksiz ayrıntılar yığınına girmeye fazla gerek yoktu. Rutin sabah işleri: Gazete okumak. Statik Türkiye iç işleri biri birine kızar, diğeri ona çemkirir, birleştirmek maksadıyla yapılan ayrıştırmalar büyük alkışlar toplar ama yine de en güzel şey eski dost Milan`ın Real Madrid`i yendiğini görmekti nedense hala sempati duymuyorum Real`e karşı...
Ve okul ve tekrar ev ve tekrar alkol... Şimdi ise maç zamanı Fener yine vasat bir futbolla yendi izlemek pek fazla zevk vermedi ama Avrupada kazanmaları güzeldi şimdi sıra Rijkaard`ın Galatasarayında